-“Hey, orada mısın?”
-“Buradayım.”
-“Yanında kim var?”
-“Hiç kimse yok. Kim olacak canım?”
-“Annemin sesini işittim arkamdan.”
-“Halüsinasyondan olacak. Bu yüksekliklere tırmanan dağcıların çoğunda beliriyor. Zararı yok. Konsantrasyonuna bak.”
Her ikisi beş bin metreyi aşmışlardı. Oksijen yetersizliğinden dolayı, ara sıra en çok tasavvur ettkleri şeyleri yanlarında hissederlerdi, görür ve duyarlardı. Kayalıklar, şiddetli soğuklara rağmen, dağcıların altından gelip geçiyordu. Kurutulmuş yiyecekler içlerini pek ısıtamıyor, ama günde dört beş litre sıcak sıvı içmeleri gerekiyordu. Konsantrasyon ve vücut potansiyelleri gayet zayıflamıştı, oysa içlerindeki istek ve hayallerini yerine getiriyorlardı.
Sponsor bulmakta zorluk çektiler. Bir banka kuruluşu kendileriyle yakından ilgilenip, anlayış gösterdi. Maddi imkânsızlıklardan dolayı, yabancı ülkelerdeki yüksek dağlara yanaşamayan gençlerden farkları vardı. Kendilerine bu özel fırsat tanınmıştı.
-“Amaaan ya sen de. Bırak gitsin. Akşama eve gelir. Kahvede oturacak, zaten başka bir yere gidecek hali var mı?”
-“Hey dostum, yeter artık, kendine gel.”
-“Sinirlenme sen de onlarla be anam. Komşu komşu gibi, her gün de gelecek elbette. Onlar da saygı için geliyorlar. İnan ki, onlar da bu durumda haklılar.”
-“İyi misin sen dostum.”
-“Gidicem gidicem. O dağa tırmanacağım, canım anneciğim. Sen okurlarıma bakma. Onlar sadece hikâye okumayı severler.”