Dokuz haftadır Üsküp sıcaklığı delirtti. Hep 40 civarında. Yürüse, terler; yatsa, terler; duş alsa, terler.
Masadaki tiyatro biletlerine baktı. Bu sıcaklıkta gidilir mi?
Kitabı açtı. Okumaya başladı. Okudu. Gibi. Alnından ter akıyordu. Elinin tersiyle alnından gözlerine giren terleri sildi.
Telefon çaldı. Niye insanlar beni arıyor der gibi ters ters telefona baktı. Ters çevirdi, durdu. Kalktı. Su içecekti. Bardak aldı. Açılan dolap kapısına kafasını öyle çarptı ki hemen iz kaldı.
“Ne oluyor bugun yahu bana?”
Kahve kutusuna baktı. Niye içmesin ki?
Yaptı.
Gölgede içti. Kafasındaki gölgede. Düşüncelerindeki gölgede. Günün gölgesinde. Gölgenin ortasında. Gölgelenemeyeceğinindekilerle gülüştü.
Daha ne artık.
Skopje City Mall’a gidebilirdi. İçerisi klimalı.
Partizanska’ya baktı. Trafik çok kötü. İş çıkışı. O kadar mı oldu? Henüz 12 biliyordu.
Tembellik vurdu.
Bilincine gölge düştü.